Trabzon’a bağlı topraklar Osmanlı idaresi altına alındıktan sonra şehir Müslüman aileler yerleştirilerek şenlendirilirken, bağlı bölgelerde tahrir edilerek tımarlara bölündü ve bölgede Osmanlı idari sistemi yerleştirildi. Osmanlı idari sisteminin kurulmasından sonra bu bölgeye ilk gelenlerin haricinde, çeşitli yerlerden Türkmen nüfus getirilerek bölgenin Türkleştirilmesi sağlandı.
Fethi takip eden ilk yüzyıl içinde bölgedeki nüfus yapısı üzerinde etkili olan en önemli olaylardan biri de Yavuz Sultan Selim in saltanat yıllarında doğu Anadolulun ve Tebriz bölgesinin fethidir. Dulkadiroğlu beyliğini Osmanlı bünyesine katan Yavuz, dulkadirli Türkmenlerinden önemli miktarda aileleri Trabzon bölgesine iskan ettirmişti. Doğu anadolunun fethi ve Yavuz un Mısır seferi esnasında Diyarbakır beylerbeyi (daha sonra Erzurum beylerbeyi olan) Bıyıklı Mehmet Paşa Trabzon bölgesinde birçok tımarın sahibini değiştirerek bu bölgeden gönderdiği kişilere Trabzon sancağında tımarlar veriyordu. Trabzon Rize bölgesindeki birçok yerleşim biriminde karşılaştığımız Dulkadiroğlu, Maraşlı oğlu, Babiloğlu, Vanlı oğlu, Çolak oğlu, Küçükalioğlu, Şamlı oğlu, Bağdatlı ve bunun gibi aile adları bu dönemde bu bölgeye gönderilen ailelerdendir.
Bıçaklarıyla ünlü Sürmene de Yavuz Sultan Selimden önce başlayan göçler Trabzon valiliği sırasında artarak devam etmiş ve yerli Rumlardan köylere Türkler yerleştirilmiştir. Bu dönemde bölgenin ilk tapu tahriri yani nüfus sayımı yapılmıştır. İlk tutulan kayıtlarda Sürmene'nin ismi Humirgan olarak geçmektedir.
Aynı kaynaklarda bu gün Baştımar olarak bilinen köy Mahno=Mah-i Nev şeklinde yazılmıştır. 1486 tarihinde yapılan ilk sayımda, Sürmene nin köyleri arasında zikredilen Mahno koyu, günümüzde Sürmene nin doğusunda yer alan sahil köyleri, Mahno köyleri olarak adlandırılır. Fakat kayıtlardaki Mahno köyü bugün ki Yeniay Belediyesinin bulunduğu yerdir. Zira diğer köyler (çivra, hamandoz ve ivyan) tapu tahrir defterlerinde zikrediliyor. Buradaki yaşlılar, köylerinin Mahno diye söylenen isminin aslında Mah-i Nev (yeniay) olduğu söylenmektedir. Bu ismin, Araklı burnundan Fıçı burnuna kadar olan koyun bir hilal şeklinde olması ve köyünde bu hilalin iki ucu arasında bulunması ile ilgili olduğu ifade edilmektedir. Günlük konuşmalarda mahno diye söylenmesi bu açıklamanın bir yakıştırma olduğunu hissettirse de, 1523 ve 1583 tarihli tapu tahrir defterinde köyün isminin yazılışındaki Mahnevi ibaresi mahnonun yeniay anlamındaki Farsça mah-ı nev in bozulmuş bir şekli olduğu intibaını ortaya koyuyor. Zira, bu tarihteki defterlerde Sürmene’nin köyleri kısmında bu ibare Mahnevi şeklinde kayıtlıdır.
Tapu kayıtlarından sadece 1583 tarihli tapu tahrir defterlerinde mahnonun ikiye ayrıldığını görüyoruz. Bu defterde mahnonun yanında Kalanit şeklinde ayrı bir köy olarak belirtilmektedir. Bu kayıt diğer tapu tahrir defterlerinde yada herhangi bir arşiv vesikasında mevcut değildir. Dolayısıyla Kalanit olarak zikredilmekte olan köyün veya mahallenin neresi olduğuna dair kesin bir şey söylemek mümkün değildir.
Trabzon’un fethinden itibaren Mahno köyü, fetih payı olarak ya tımar geliri olmuş, yada Trabzon kalesi erlerine gelir olarak kaydedilmiştir. İskan politikası neticesinde köyün ilk kez 16. yy sonlarına doğru Türkleştirilmeye başlandığı anlaşılmaktadır. 1583 tarihli tapu tahrir defterlerinde köyde ilk defa 3 Müslüman hanenin olduğu görülmektedir. Bundan sonra bu Türkleştirme hareketi hız kazanmış, 17. yy ortalarında yoğunlaşmıştır. 18.yy dan itibaren bölge tamamıyla Türkleşmiş ve İslamlaşmış görünüyor. Zira bu dönemden sonraki kayıtlarda köy Baştılar köyü olarak kaydedilmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, köyün isminin Mah-ı Nev den Baş tımara tahvili buranın tımar olmasıyla alakalıdır. Tarih literatüründe tımar; fetih sırasındaki arazi=i emiriyye itibar edilen yerlerden sıpahilerle zaimlere kılıç hakkı olarak verilen beyt-ül mal hissesi yerinde kullanılan bir tabirdir. Dolayısıyla bu tabirin baştımar köyü için kullanılması pek uygundur. Sürmene ile Of arasındaki bu yerleşim yerinin tımar olması ve daha sonra bu tımar sahipliğinin Hacı Yakupoğullarına verilmesi neticesinde buraya bir konak yaptırmaları, burasının Baştımar olarak adlandırılmasına sebep olabilir.
Baştımarın Türkleştirilmesi neticesinde yerleşim yerleri, sahil ve dağlık kesimi olarak ikiye ayrılmıştı. Sahil kesiminin alanı dar olduğundan yerleşme, daha çok dağlara doğru, köyün bugün ki yerleşim merkezine doğru olmuştur. Bu yerleşmede sülalenin önemi büyüktür. Şöyle ki, sahil kesimine yerleştirilen Yakupoğlulları devletle irtibatı sağlamı, ağalık statüsü almışlardı. Köyün yukarı kesimlerinde ise ayrıca ağalığını ilan eden Ceylanoğulları sülalesi oturmakta idi.
Osmanlı sultanlarından 3. Selim zamanından beri tımar sahibi olduğu bilinen Hacı Yakup Ağanın oturduğu mevkiye de baştımar denmekte idi. Daha sonra Hacı Yakup Ağanın büyük oğlu Memiş Ağanın Baştımar köyüne ağa olarak atandığını ve bugün Kastel Mevkiinde bulunan tarihi konağı inşa ettirdiğini biliyoruz. Güzümüzde bu konak tamir ettirilerek Turizm Bakanlığı bünyesinde korunmaya alınmış, bile hare Sürmene belediyesine devredilerek turizme kazandırılmıştır. Bu bölgede Osmanlı döneminin mümtaz sivil mimarlık eserini gördüğümüz ahşap evlerin, konakların güzelliği dikkat çeker.
Baştımar köyüne yerleşen Ceylan Ağanın bir kardeşi Of a yerleşen Sarı Ali idi. Dolayısıyla bu kıyı şeridinin Türkleşmesindeki etkenlerden biri de Ceylanoğulları sülalesi olduğunu söyleyebiliriz.
Baştımar köyündeki iskan hareketlerinde Ceylanoğulları ve Yakup oğulları haricinde başka aileler de görülmektedir. Fakat bu ailelerin ağırlığı bu iki geniş aile kadar olmamıştır. Zamanla evlilik bağlarının artmasıyla köye ilk yerleştirilen aileler birbirleriyle kaynaşmış, akrabalık bağları sıkılaşmıştır. Aileler genişleyince mensup oldukları sülale yada aile isimleri ayrı ayrı unvanlarla anılır olmuştur.
Baştımar Köyü alelade bir köy değildir. Surmene'nin köyleri arasında hiç Rumca konuşulmayan ve ismi Türkçe olan nadir köylerdendir. Koy, tamamıyla Türk olduğundan örf ve ananeleri tümüyle Türk kültürünü yansıtır. Burada kullanılan Türkçe dilimizin Kuzey ağızlarından Kapçakça ya benzer. Ayrıca, Sürmene ağzında Akkoyunluların dil hususiyetlerinin birçoğu muhafaza edildiğinden, Baştımar köyündeki konuşma tarzı da buna yakındır. Bu ağızdaki ünlüler dil ve durak benzeşmesi bakımından birçok kelimelerde yazı dilimize aykırı bir durum arz eder ve kendi bünyesindeki ünlü uyumu pek azdır. Bu da Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki Türk menşeli ailelerin bu bölgeye haz özelliklerindendir.
Baştımar köyünün dil hususiyetleri, bölgedeki diğer köylerden her yönüyle farklılık arz etmektedir. Köyde kullanılan kelimelerin orijinleri Orta Asya ve geldikleri göç yollarının özelliklerini yansıtır. Göçlerin Orta Asya ve Irak menşeli olduğunu bu yolda da ispatlamak mümkündür.
Kültürel bir miras olan giyim kuşam, telaffuz şekli ve adetler tamamıyla Türk kültürünü yansıtmaktadır. Kadınların başlarına taktıkları Keşan denilen örtü ve elbisenin üzerine giydikleri oğluk denilen önlük giysisi bugün Afganistan’ın kuzey bölgelerindeki Türklerin giyiniş tarzıyla aynıdır. Düğünlerde kemençe ile beraber davul zurnanın olması, gelin alayının yapılması, tüy ziyafetinin verilmesi ve silaha olan düşkünlük, Orta Asya Türk kültürünün bir kalıntısıdır. Ayrıca kına gecelerinde ilahilerin söylenmesi olunun ardından mevlit okunması İslam geleneğinin Türk kültürüyle kaynaşmasının oluşturduğu güzel bir adettir.
Kaynak; Mustafa Dundar Kılıç (Kurtlar Sofrasında Son Kabadayı)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil